Ekonomi Sözlüğü
A
AB Tanımlı Genel Yönetim Nominal Borç Yükü
Günümüzde AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun GSYH’ya oranı bu amaçla kullanılmaktadır. Bu hesaplama yapılırken genel yönetim iç ve dış borç stoklarının toplamı alınmakta bu toplamdan ayarlama kalemleri (bu kalemler içinde düşülmekte ve bulunan tutar GSYH’ya bölünmektedir.
AB tanımlı genel yönetim nominal borç stoku = Merkezi yönetim borç stoku (bütçe dışı fonlar ve döner sermayeler dahil) + yerel yönetimler borç stoku + sosyal güvenlik kurumları borç stoku (işsizlik sigortası fonu dahil) + ayarlama kalemleri
Denklemdeki ayarlama kalemleri üç ayrı ayarlamayı içeriyor. Genel yönetimi oluşturan kurum ve kuruluşların ellerindeki DİBS’ler brüt borç stokundan düşülüyor, iskontolu olarak ihraç edilen DİBS’lerin nominal değerleri hesaba katılıyor, dolaşımdaki bozuk para tutarı merkezi yönetim iç borç stokuna ekleniyor.
AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun GSYH’ya oranlanmasıyla da AB tanımlı genel yönetim nominal borç yükü bulunuyor.
ABD Merkez Bankası (Fed)
ABD Merkez Bankası (Fed), 1913 yılında kurulmuştur. Fed’in kuruluş yasasında izleyeceği para politikası için üç temel amaç belirlenmiştir: En üst düzeyde istihdamın sağlanması, fiyat istikrarının gerçekleştirilmesi ve uzun dönemli faizlerin makul düzeyde tutulması.
Fed’in yönetim yapısı Guvernörler Kurulu (Board of Governors), Açık Piyasa İşlemleri Kurulu (Federal Open Market Committee – FOMC) ve 12 bölgesel Federal Rezerve Bankası’ndan oluşmaktadır. Guvernörler Kurulu, ABD Başkanı tarafından atanan ve Senato tarafından onaylanan 7 üyeden oluşur. Bu üyeler 14 yıllık bir süre için atanırlar.
Açık (iç ve dış ekonomik denge açıkları)
Bir ekonomide iki alt denge vardır: İç ekonomik denge ve dış ekonomik denge. İç ekonomik denge ikiye ayrılır. İlki özel kesim dengesidir. Tasarruf (S) yatırım (I) dengesi de denilen bu dengeyi şöyle gösterebiliriz:
(S – I)
İç dengenin ikinci alt dengesi kamu kesimi gelir (T) ve kamu kesimi gider (G) dengesidir. Bütçe dengesi de denilen bu dengeyi şöyle yazabiliriz:
(T – G)
Bu iki alt dengenin toplamı bize iç ekonomik dengeyi verir:
(S – I) + (T – G) = İç ekonomik denge
Dış dengeyi, yurtdışı yerleşiklerden elde edilen döviz gelirleriyle (X) yurtdışı yerleşiklere ödenen döviz giderlerinin (M) farkı olarak gösterebiliriz:
(X – M) = Dış ekonomik denge
Bir ekonomide iç ve dış ekonomik dengeler birbirine eşittir. Ya da aynı anlama gelmek üzere iç ve dış ekonomik dengelerin farkı sıfıra eşittir. :
(S – I) + (T – G) = (X – M)
(S – I) + (T – G) toplamı yani iç ekonomik dengenin toplamı eksi ise yani iç ekonomik denge açık veriyorsa o zaman (X – M) yani dış ekonomik denge de o kadar açık veriyor demektir.
Bu üç dengeden birisinin açık olduğu duruma tekil açık, hem kamu kesimi iç dengesinin hem de cari açığın olduğu duruma ikiz açık deniyor. Ben, bunlara özel kesim açığının da eklendiği duruma üçüz açık adını veriyorum. Örneğin Çin, Almanya ve Japonya’da yalnızca bütçe açığı yani tekil açık var. Buna karşılık ABD, İngiltere ve Fransa’da hem bütçe açığı hem de cari açık yani ikiz açık durumu söz konusu. Türkiye ve Polonya’da ise üçüz açık geçerli.
Açığa Satış
Eğer satılan yatırım aracının ileri bir tarihte geri alınması düşünülüyorsa, gün sonunda karşı tarafa teslim edilmesi gerekir. Bu yüzden satılan yatırım aracının üçüncü taraflardan ödünç alınması gerekir. Bunun da bir maliyeti vardır.
Açığa satışa konu olan yatırım aracının teslimatında sorunlarla karşılaşmamak için, yani bir kredi risk konusu oluşmaması için organize finansal piyasalarda bu tür işlemler belirli sınırlamalara ve kurallara tabidirler.
Örneğin ülkemizde menkul kıymetlerin açığa satışı için SPK'nın yapmış olduğu bir takım düzenlemeler vardır.
Açık piyasa işlemleri (APİ)
Para politikası uygulaması açısından merkez bankalarının piyasadaki para miktarını artırmak ya da azaltmak amacıyla hazine kağıdı alım veya satım işlemlerini yapmasıdır. APİ çerçevesinde bu kağıtların alım satımı kesin alım satım olabileceği gibi geri satım vaadiyle alım (repo) ya da geri alım vaadiyle satım (ters repo) biçiminde de yapılabilir.
Ülkemizde TCMB Kanunu’na göre APİ’lerin vadesi 91 günden fazla olamaz. APİ’lere vade sınırlamasının getirilmesinin nedeni, etkilerinin geçici olmasının istenmesi amacıyla para politikası uygulamalarında esneklik sağlamalarıdır. Finansal piyasalarda likidite ihtiyacı varsa ve bu ihtiyaç kalıcı olarak merkez bankasınca çeşitli nedenlerle karşılanmak istenmiyorsa veya finansal piyasalarda bir likidite fazlası varsa ve çeşitli nedenlerle merkez bankasınca kalıcı olarak çekilmek istenmiyorsa en çok kullanılan para politikası araçlarından olmaktadır.
Merkez bankasının piyasaya borç vermesi finansal piyasadaki likiditeyi geçici olarak arttırırken, merkez bankasının piyasadan borç alması finansal piyasadaki likiditeyi azaltır.
APİ işlemlerinin vadesi ne kadar kısa olursa merkez bankasının likidite üzerindeki kontrolü o kadar fazla olur. Keza, merkez bankasının finansal piyasa aktörlerinden alacaklı olması da para politikası uygulamasında daha etkin olmasını sağlar.
APİ işlemlerine örnek olarak merkez bankalarının finansal piyasadaki aktörlerle yapmış olduğu doğrudan borç alma ve verme işlemleri (örneğin TCMB Interbank Para Piyasası ve gerektiğinde TCMB atarfından açılabilecek borç alma veya verme ihaleleri), repo – ters repo işlemleri ile merkez bankasınca ihraç edilebilecek sabit getirili menkul kıymetler (örneğin TCMB likidite senetleri ihraç edebilir ve finansal piyasalardan likidite çekebilir) verilebilir.
Açık Pozisyon (Short Position)
Bir işletmenin döviz yükümlülüklerinin döviz varlıklarından daha büyük olması haline açık pozisyon denir. Örneğin, dolar kurunun 1,8 TL olduğu bir tarihte, bir bankanın toplam yükümlülükleri 1 milyar TL ve 200 milyon dolar, buna karşılık, toplam varlıkları 1 milyar TL ve 150 milyon dolar olsun. Bu durumda bankanın açık pozisyonu (200 milyon dolar - 150 milyon dolar =) 50 milyon dolardır. Bu banka bilançosu açık pozisyon taşımaktadır çünkü döviz yükümlülükleri döviz varlıklarından fazladır. 1 USD = 3,0 TL kuruyla bakarsak bu bankanın net döviz yükümlülüğü olan 50 milyon doların karşılığı (50 milyon dolar x 3,0 =) 150 milyon TL'dir. Başka her şey aynı kaldığında, dolar kuru 3,0 TL’den 3,25 TL’ye çıktığı takdirde, bankanın net döviz yükümlülükleri TL cinsinden (50 milyon dolar x 3,25 =) 162,5 milyon TL'ye yükselecektir. Bu durumda banka kur artışı nedeniyle 12,5 milyon TL zarara girmiş olacaktır.
Ahbap çavuş kapitalizmi (crony capitalism)
Ahbap çavuş kapitalizmi denilince işadamlarının işlerini, siyasal iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilerine dayanarak yürüttüğü sistem anlaşılıyor. Siyasal iktidarın ve onun talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler, ahbap çavuş kapitalizminin başlıca alanını oluşturuyor.
Akım Değişken
Belli bir dönem içinde ölçülen değişkenlere akım değişken denir. Örneğin, gelir bir akım değişkendir, çünkü gelir belli bir dönem içinde ölçülür, ayda 1.000 TL ya da yılda 12.000 TL gibi. Bir ekonominin bir yılda ürettiği mal ve hizmetlerin fiyat cinsinden ölçülmesi anlamına gelen gayrısafi yurtiçi hasıla da üç aylı ve yıllık olarak ölçüldüğü için bir akım değişkendir. Akım değişkenlerin başlıcaları şunlardır: GSYH, Bütçe Geliri, İhracat Gelirleri
Akıl Yürütme Yöntemi
Sir Arthur Conan Doyle’un ünlü roman kahramanı Sherlock Holmes, en karmaşık polisiye olayları çözerken akıl yürütme yöntemi adını verdiği bir yöntemi kullanır. Bu yöntemi kendi sözleriyle şöyle özetlemek mümkün: “olanaksız olanları kenara ayırırsan geriye kalan gerçeğin ta kendisidir.” Sherlock Holmes, bu yöntemi polisiye olaylara uygularken olay yeri inceleme sonuçlarından yararlanır. Yöntemi ekonomiye uygularken yararlanacağımız şeylerin başında eldeki veriler gelir. Eldeki verileri tıpkı bir olay yeri incelemesi gibi ele alıp değerlendirmek gerekir. Verilerin birbiriyle ve olaylarla ilişkisi kurmak hangi verinin hangisine dayandığını hangisinin neden hangisinin sonuç olduğunu bulmak gerekir. Akıl yürütme yöntemi ekonomideki değişkenlerin birbiriyle olan ilişkilerinin anlamakta ve analiz etmekte matematik ve istatistik kadar önemlidir. Verileri birbirine bağlayamayan bir kişi konuyu analiz edemez
Algoritma
Algoritma, belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yoldur. Bir problemin çözümü için izlenen yol açısından algoritmik ve sezgisel olmak üzere iki yaklaşım vardır. Algoritmik yaklaşımda çözüm için olası yöntemlerden en uygun olan seçilir ve yapılması gerekenler adım adım ortaya konulur. Asıl olarak matematik ve bilgisayar biliminde bir işi yapmak için tanımlanan, bir başlangıç durumundan başlayarak açıkça belirlenmiş bir son durumunda sonlanan, sonlu işlemler kümesini ifade etse de ekonomide de aynı amaçla kullanılır. Algoritmalar bir programlama dili vasıtasıyla bilgisayarlar tarafından işletilebilirler. İlk algoritma, El Harezmi tarafından "Hisab el-cebir ve el-mukabala" kitabında sunulmuştur. Algoritma sözcüğü de El Harezmi'nin isminin Avrupalılarca Algoritma olarak telaffuz edilmesinden gelmektedir.
Alım Opsiyonu
Alma hakkı opsiyon sözleşmesinin Avrupa tipi opsiyon veya Amerikan tipi opsiyon olmasına göre vadede veya vadeden önce kullanılabilir.
Opsiyon işleminde insiyatif alıcının elinde olduğu için satıcı alıcıya göre çok daha fazla risk taşımaktadır. Bu yüzden vadede opsiyon hakkı alıcı tarafından kullanılsa da kullanılmasa da opsiyon işleminin alım satımı sırasında alıcı satıcıya mutlaka bir opsiyon primi öder.
Alıcının opsiyon işleminden dolayı kayıp miktarı en fazla ödediği opsiyon primi kadar olurken kazancı vadede dayanak varlığın fiyatının kullanım fiyatının ne kadar üzerinde olduğuna bağlı olarak artar. Satıcının ise en fazla kazancı tahsil etmiş olduğu opsiyon primi kadar olup zararı vadede dayanak varlığın fiyatının kullanım fiyatının ne kadar üzerinde olduğuna göre değişir. Teorik olarak dayanak varlığın fiyatı sonsuza kadar yükselebileceğinden kaybı da sonsuza kadar gidebilir.
Alış Fiyatı
Tezgahüstü finansal piyasalarda finansal aracıların ilan ettiği fiyatken, organize piyasalarda işlem yapmak isteyen taraf finansal aracı olmasa da almak istediği bir finansal varlıkla ilgili alış fiyatı girebilir.
Kredi, bankalararası para piyasası gibi faiz oranına dayalı işlemlerde bankaların borçlanmak amacıyla ilan ettikleri faiz oranı anlamına gelmektedir.
Alternatif Maliyet
Alternatif maliyet veya fırsat maliyeti ya da vazgeçme maliyeti olarak adlandırılan kavram; herhangi bir mal ya da hizmeti satın almaya karar ona alternatif olabilecek olan başka bir mal veya hizmeti kullanmaktan vazgeçmek anlamına gelir. Ekonomi bilimi açısından da fırsat maliyeti üretim ya da tüketim ile ilgilidir, kısıtlı kaynaklar üretim ya da tüketim için akılcı karar almayı gerektirir. Örneğin; bir birim mal veya hizmetin üretilmesi için başka bir mal veya hizmetten vazgeçilmesi durumunda vazgeçilen alternatif üretimden elde edilecek fayda fırsat maliyetidir.
Birikmiş paranızı bir yıl süreyle hisse senedi veya devlet tahvilinde değerlendirmek gibi iki seçeneğiniz olduğunu varsayalım. Hisse senedi bu bir yılda değer kaybedebilir ama tahvilden alacağınız faiz daha baştan bellidir. Buna karşılık hisse senedinin bu bir yıl boyunca hızla değerlenerek size iyi bir kazanç sağlaması da mümkündür. İşte bu nokta paranızı örneğin tahvile yatırmayı seçmişseniz o zaman bu tahvilin alternatif maliyeti hisse senedi olmuş demektir.
Altın
Altın, parlak, ağır ve kolay tepkimeye girmeyen bir metaldir. O nedenle dış etkenlerden fazlaca etkilenmez. Örneğin paslanmaz ve kararmaz. Saf haliyle son derecede yumuşak olduğu için kolay şekil verilebilir. İletkenliği yüksek olsa da az bulunduğu için iletken olarak kullanılamayacak kadar pahalıdır.
Altının saflık derecesi ayar ya da karat denilen ölçüyle ölçülür. Ayarın formülü şöyledir:
X = 24 (Mg/Mm) Bu formülde; X altının ayarını, Mg alaşımdaki altın miktarını, Mm alaşımın toplam ağırlığını gösteriyor.
Bu formülü kullanarak örneğin 91,6 gram altınla 8,4 gram gümüşün karışımından oluşan bir alaşımın ayarını bulalım:
X = 24 (91,6 / 100) = 21,99 = 22 ayar
24 ayar altın yüzde 100, 22 ayar altın yüzde 91,6, 18 ayar altın yüzde 75,14, 14 ayar altın ise yüzde 58,5 oranında saf altın içerir. Geri kalanı gümüş, nikel, bakır, paladyum ile tamamlanır. Altın gümüş karışımı altına yeşil, altın nikel karşımı beyaz renk verir.
Altın tarih boyunca hem bir para birimi, hem de bir servet aracı olarak kullanılmıştır. Altın, bazen gümüşle bazen de tek başına bir para standardına da temel teşkil etmiştir (bakınız altın standardı).
Bugün özellikle kuyumculuk sektöründe önemli bir hammadde olmasına rağmen halen bir yatırım aracı olarak çekiciliğini sürdürmektedir. Özellikle enflasyonist ve hatta bazı durumlarda deflasyonist beklentilerde yatırımcılar için güvenli liman özelliğine sahip olmaktadır.
Altının uluslararası değeri ABD Doları'na karşı belirlenmektedir. Dolayısıyla diğer para birimlerinin altın karşısındaki değeri Altının ABD Doları'nın ilgili para birimi karşısındaki değerinden de etkilenmektedir.
Örneğin gram altının Türk Lirası karşısındaki değeri ons altının ABD Doları'na karşı değeri ile ABD Doları/Türk Lirası döviz kurundaki değişimden etkilenmektedir.
Altın Standardı
Paranın değerinin belli ağırlıkta altının değerine bağlandığı parasal sisteme altın standardı ya da altın standardı sistemi adı veriliyor. Para sistemi 19. yüzyılın başlarından 1. Dünya Savaşının sonuna kadar yani yaklaşık yüzyıl kadar altın standardı esasına dayalı olarak yürütüldü. Bu sistem ilk kez 1821 yılında İngiltere’de uygulamaya kondu. 1937 yılından sonra sistemi uygulayan tek ülke olarak ABD kaldı. 1 Ons altının değeri 35 ABD doları olarak tanımlanmıştı. ABD, 1971 yılında bu sistemi terk edince dünyada parasının karşılığı altın olan ülke kalmadı.
Altın standardı uygulamasında merkez bankasınca yaratılan yerel para cinsinden likiditenin her zaman belirli bir standartta altın karşılığı olması gerekmekteydi. Merkez bankası sabit bir yerel parayı altına dönüştürmeyi taahhüt etmekteydi.
Altın standardı 19. yy.'ın dördüncü çeyreği ile 1. Dünya Savaşı'na kadar kullanılmıştır. Savaşla birlikte ve savaştan sonra ülkeler altın standardını terk etmişler veya terk etmeye zorlanarak para birimlerini birbirlerine karşı devalüe etmeye çalışmışlardır. 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden 1973'e kadar uygulanan Bretton Woods sistemini de altın standardı uygulamasına örnek gösterebiliriz.
Amerikan Doları
Para birimi dolar olan diğer ülkelere örnek olarak Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Hong Kong, Belize verilebilir.
Latin Amerika ülkelerinden Ekvator resmi para birimi olarak ABD Doları kullanmaktadır.
Amerikan Tipi Opsiyon
Alıcısına opsiyon hakkının kullanım imkanını süresi boyunca opsiyon vade tarihi de dahil olmak üzere alıcının istediği zaman sadece bir kere kullanabildiği opsiyon türüdür.
Amerikan tipi opsiyonlar genelde organize finansal piyasalarda işlem görürler.
Amortisman
İşletmelerin maddi duran varlıklar için yapmış oldukları harcamalar hiç bir zaman gider olarak değil her zaman yatırım harcaması olarak değerlendirilirler. Anca yukarıda belirtilen şekilde oluşan veya oluştuğu kabul edilen yıpranmalar nedeni ile dönemsel olarak amortisman karşılıkları ayırırlar. Bu ayrılan karşılıklar amortisman giderleri olarak muhasebeleştirilirler.
Amortismanlar her ne kadar muhasabe açısından gider olarak kabul edilse de hiç bir zaman nakit çıkışı yaratmazlar. Bu açıdan finansal analiz yapıldığında bu özellikleri dikkate alınır. Örneğin maddi duran varlıklarla ilgili yatırımların karar aşamasında ileri dönemlerdeki nakit akımlarının tahmininde bir nakit çıkışı olarak ele alınmadıkları gibi vergi öncesi karı tutarları kadar düşürdükleri için ayrıca vergi avantajı yaratırlar.
Ankes
Bankaların mevduat çekilişi veya günlük işlemlere ilişkin ödemelerini karşılayabilmeleri amacıyla kasalarında hazır bulundurdukları paraya ankes denir. Bunun miktarı ve şekli bir zorunluluğa değil bankaların kendi karar ve uygulamalarına bağlıdır. Bankalar gün sonunda bu değerleri genellikle TCMB’ye gecelik olarak borç verirler.
Analoji
Ekonomik açıdan da iki veya daha fazla ülkenin bir takım özelliklerini (ekonomileri, siyasi politikaları ve finansal piyasaları) ortak görerek ülkeleri aynı kabul etme olarak kabul edilir.
Arbitraj
Normal koşullarda finansal piyasaların etkin olması durumunda (etkin piyasa hipotezi) hiç arbitraj imkanı çıkmaz veya çıksa da tekrar denge fiyat seviyesine arbitrajcılar sayesinde gelir.
Ancak uygulamada etkinlik konusu çok tartışmalıdır. Finansal piyasaların etkin olmadığı düşünülmektedir. Bunun nedeni asimetrik enformasyon ve yatırımcıların çoğunun rasyonel hareket etmemesi gösterilebilir.
Tam enformasyonun olduğu bir piyasada yatırımcıların hepsinin o finansal varlıkla ilgili her türlü enformasyona aynı anda ulaşması ve değerleme yaptıklarında da aynı sonuca varmaları gerekmektedir. Bu durumda o finansal varlıkla ilgili beklentiler aynı olacağından o finansal varlıkla ilgili arbitraj olanağı olamayacaktır. Olsa bile bu fırsatı değerlendiren yatırımcılar devreye girerek hem risksiz kazanç elde edecekler hem de fiyatın olması gereken seviyeye gelmesini sağlayacaklardır.
Arbitraj aynı finansal ürünün farklı piyasalarda birbirlerinden farklı fiyatlarla işlem görmesi sonucu da çıkabilir. Örneğin bugün pay (hisse) senetlerinin bazıları hem BİST’de hem de yurtdışı borsalarda işlem görebilmektedirler. Bazı durumlarda her iki finansal piyasada işlem gören pay senedinin fiyatları arasında farklılık çıkabilir.
Yine dayanak varlık olarak da ifade edilebilen aynı finansal varlığın spot piyasa fiyatı ile hesaplanan türev işlem fiyatı, örneğin forward sözleşme ya da vadeli işlem (futures) sözleşmesi fiyat arasında da arbitraj imkanı oluşabilir. Bu durumda arbitrajcılar devreye girerek aynı anda bir piyasada satın alırken diğer piyasada satarak risksiz kar elde edebilirler ve bu durum fiyatların denge seviyesine gelmesine kadar devam edebilir.
Ancak uygulamada arbitraj yapmak zordur. Her ne kadar bir finansal varlık farklı piyasalarda işlem görebilse de her piyasanın bir takım farklılıkları, örneğin teminatlandırma farklılıkları, kredi risklerinin farklı olarak ölçümlenmesi, işlem maliyetlerinin farklılığı vb. sebepler fiyat farklılıklarının doğmasına ve teorinin öngördüğü denge seviyesine gelememesine neden olabilir.
Arz
Ekonomi teorisinde ürün fiyatlarıyla arz edilen miktar arasında aynı yönde bir ilişki olduğu kabul edilir. Diğer bir deyişle bir ürünün fiyatı artarsa arz edilen miktarı artar; fiyatı düşerse talep edilen miktar azalır.
Bu durum aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Arzı ürün fiyatının dışında da başka faktörler etkileyebilir. Üretim faktörlerinin fiyatlarındaki (hammadde maliyetleri, işgücü maliyetleri, finansman maliyetleri) artışlar ile arz arasında ters bir ilişkiden söz edilebilir. Bu durumda üretim maliyetlerindeki artışlar satış fiyatı değişmezse kar marjının azalmasına sebep olacağından bir takım satıcılar ve üreticiler piyasadan çekilerek arzın azalmasına sebep olabilirler. Bu durumda arz eğrisi aşağıdaki gibi sola kayar. Üretim faktörlerinin fiyatlarında bir düşüş olduğunda ise tam tersi bir durum gerçekleşebilir. Bu durumda ise arz eğrisi sağa kayar.
Doğal afetler, işçi işveren ilişkilerinin kötüleşmesi gibi durumlarda arzın azalmasına neden olabilir. Bu durumda da aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi arz eğrisi sağa kayar.
Teknolojik yenilikler dolayısıyla üretim tekniklerindeki gelişmeler kapasite oranlarının artmasına sebep olursa arz edilebilecek ürün miktarı artar. Böyle bir durum aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi arz eğrisinin sağa kaymasına neden olur.
Devletin uygulamış olduğu vergi oranları ile sübvansiyonlar arzı olumlu veya olumsuz etkileyebilir. Örneğin kurumlar vergisi oranlarının düşmesi karlılığı artıracağı için yeni üretimleri cazip kılabilir. Keza kurumlar vergisi oranlarının yükselmesi net karlılığı azaltırsa bazı üreticiler piyasadan çekilebilir. Üretilen ürünlerle ilgili üreticilere devlet destekleri girişimcilerin ilgisine çekerse arz edilen miktar artabilir. Olumsuz vergi ve diğer kamu politikaları arz eğrisini sola, olumlu uygulamalar ise arz eğrisinin sağa kaymasına neden olabilir.
Arz Yönlü Ekonomi (Supply Side Economics)
Ekonominin gelişimini üretim tarafında görerek üretimin artırılması için vergi indirimleri, piyasaların deregülasyonunu ve libere edilmesini savunan ekonomi yaklaşımına arz yönlü ekonomi deniyor. Arz yönlü ekonomi daha çok Keynesyen talep yönetimine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüşün savunucuları talebin kısıtlanmasını ya da denetim altına alınmasının ekonomiyi denetlemeye yaramakla birlikte üretim ve yatırımı da kısıtladığı görüşündedirler. Onlara göre asıl olan ekonomik dengeyi ve istikrarı sağlamanın yanı sıra üretimin de arttırılması yoluyla toplumsal refahı yaygın hale getirmektir. Çünkü sonuçta ekonominin amacı toplumun refahını arttırmak ve yaygınlaştırmaktır. Arz yönlü iktisatçılar, üretimi arttırmak için vergilerde indirim yapılmasını, üretimi engelleme noktasına varmış bulunan çevre standartlarının hafifletilmesini, kuralların gevşetilmesini ve deregülasyona gidilmesini önermekte, bu yolla üretimin artacağını ve ucuzlayacağını ileri sürmektedirler. Onlara göre talep denetimi yoluyla sağlanacak enflasyonla mücadele politikasının yerini arzı arttırmak suretiyle yaratılacak fiyat ucuzluğu politikası almalıdır. Arz yönlü ekonominin özellikle vergiyle ilgili önermeleri ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher ve Türkiye’de Özal zamanında uygulanmış, fakat iddia edildiği gibi vergi oranı indirimleri vergi tahsilâtını artırmamıştır. Bunun nedenleri üzerine yapılan çalışmalar vergi oranlarının Laffer’in iddia ettiği kadar yüksek olmadığı ya da durumun bir çan eğrisi ile temsil edilmesinin yanlış olduğu yolunda sonuçlara ulaşmıştır.
Asgari Ücret
Diğer bir değişle asgari ücret, işçi ve ailesinin günün, ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını sağlayacak, insanlık onuru ile bağdaşacak bir ücreti tarif eder. Bu durumda belirlenen asgari ücret, sadece çalışanın değil, ailesinin de ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmalıdır.
Asgari ücret ücretin en alt seviyesidir. Buna göre asgari ücretin altında bir ücret ödenmesi ne iş sözleşmeleriyle ne de toplu sözleşmelerde mümkün değildir. İşçi olarak çalışan herkes asgari ücret olarak tespit edilen miktardan veya üzerinden ücrete hak kazanmaktadır.
Türkiye’de asgari ücret, asgari ücret komisyonu tarafından yılda bir kere belirlenir. Asgari ücret tespit komisyonu 15 üyeden oluşmaktadır. Bu üyeler çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığından iki kişi, TUİK’ten bir kişi, kalkınma bakanlığından bir kişi, hazine müsteşarlığından bir kişi, en çok işçi bulundan en üst işçi grubunun seçeceği 5 kişi ve bünyesinde en fazla işveren bulunduran işveren temsilcilerinden 5 üyedir.
Asimetrik Bilgi
Bigi, kuşkusuz her alanda çok önemli bir birikimdir. Bilgi birikimi olmadan yapılan işler çoğu kez kötü deneyimlerle biter. Küçük bir kasabada yaşayan, elinde dedesinden kalma antika bir cep saati olan ve bu saati en yüksek fiyata satmak isteyen bir kişi düşünelim. Ve yine düşünelim ki bu saate kasabanın saatçisi 1,000 TL değer biçmiş olsun. Bu kişinin önünde üç seçenek vardır. Bu saati: (1) Kasabanın saatçisine satmak, (2) Kasaba gazetesine vereceği ilanla satmak, (3) İnternet üzerinden işlem yapan müzayede sitelerinde açık artırmaya koymak. Kasaba gazetesine vereceği ilan için ödeyeceği para 20 TL, internet sitesine ödeyeceği bedel ise satış değeri üzerinden yüzde 5 olsun. Eğer ilanla satabilir ve saatçinin dediği miktarı alırsa eline geçecek net değer 980 TL, eğer aynı bedele internet sitesi aracılığıyla satarsa eline geçecek net değer 950 TL’dir. Her iki durumda da en iyisi bu saati 1,000 TL’ye saatçiye satmaktır. Buna karşılık internet sitesinde saatin açık artırma yoluyla daha yüksek bir değere satılması olasılığı da vardır. Diyelim ki bu kişi saati internet sitesine 1,000 TL başlangıç değeriyle koymuş ve sonunda 1,400 TL’ye satmış olsun. Bu durumda siteye ödeyeceği komisyonu düşersek eline 1,330 TL geçecek ve saatçinin öngördüğünden 330 TL fazla kazanç elde etmiş olacaktır. Ortaya çıkan bu 330 TL’lik ek kazanç bu kişinin bilgi birikiminin sonucudur. Eğer bu kişi bu tür internet sitelerinin varlığını bilmese saati 1,000 TL’ye satacak ve bu ek kazançtan (ki buna mikroekonomide tüketici rantı adı veriliyor) mahrum kalacaktı. Yine aynı saati örnek verelim. Ve diyelim ki kasabanın saatçisi bu saat henüz dedenin elindeyken iki kez bakımdan geçirmiş ve içinde bir parçanın oldukça eskidiğini saptamış olsun. Bu durumda saatin ileride bozulma olasılığı taşıdığını bilmekte ve o nedenle değerinin biraz altında bir teklifte bulunmaktadır. Bu saati internet sitesinden açık artırmayla alan kişi ise bu bilgiye sahip olmadığı için bu saate daha yüksek bir fiyat teklif etmiş olmaktadır. Kasabanın saatçisi ile saati siteden satın alan kişi arasındaki bilgi farklılığı bizi asimetrik bilgi denilen olguyla karşılaştırır. 2001 yılında iki iktisatçıyla birlikte (A. Michael Spence ve Joseph E. Stiglitz) Nobel ekonomi ödülü alan George Akerlof, bu ödülü asimetrik bilgi üzerine yaptığı çalışmalarla almıştır. Bu analiz bize bilgiye erişim konusunda farklı konumların olduğunu göstermektedir. Bu durumda, özellikle kullanılmış mallarda ya da müzayede ile satılan mallarda bilgi farklılığı fiyat farklılığını da birlikte getirmektedir. Yani pazarda fiyat farklılaşmasının bir nedeni de asimetrik bilgiden kaynaklanmaktadır.
Asya Kaplanları
Bu ülkeler 1980'li yıllarda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından diğer gelişmekte olan ülkelere model olarak da gösterilmiştir.
Asya Kaplanları olarak yukarıda hızlı ekonomik büyüme gösteren ülkelerden Hong Kong ve Singapur birer bölgesel finansal merkezler olarak gelişme gösterirken, G. Kore ve Tayvan da özellikle elektronik alanında hızlıca büyümüşlerdir. 1997-98 yaşanan Asya krizinde bu ülkelerden G. Kore oldukça kötü etkilenmiştir.
Asya Krizi
Krizin çıkma sebebi ile ilgili bir çok araştırma yapılmış ama özellikle küreselleşme nedeniyle artan dinamik uluslarası ticaret ve mali sistemin, kötü yönetilen yerel mali kurumların çatışması üzerinde durulmuştur. IMF bu krizi dört temel başlık üzerinde özetlemektedir. Krizin nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.